Manavgat’ın dünyaca ünlü yarımadası Side’nin adı, 3 bin yıl önce kentte konuşulan dilden günümüze yadigâr... Tarihçilerin “Sidece” diye adlandırdıkları bu yerel dilde, kentin adı kutsal bir meyveden gelmekteydi: Nar… Tıpkı Side’nin içinde yer aldığı Pamfilya’nın adının “çok ırklı ülke” anlamına gelmesi gibi, Side de “çok taneli” bir meyveyi kendine sembol yapmıştı. Antikçağ’ın değerli bir liman kenti olarak Lidya’dan Selçuklu’ya nice uygarlıklar saklamış koynunda. Bugün her adımda rastladığımız tarihi miras, zamanın tanığı olarak zihnimize kazınıyor.
''Bundan Böyle Kan Rengi Meyvelerimle, Doğanın ve Yaşamın Simgesi Olacağım. Kızımı Sık Sık Buraya Getirin. Gölgemde Oynasın ve Ona Anlatın, Sakın Hiçbir Çiçeği Koparmasın. Hiçbir Ağaca Zarar Vermesin. Belki Her Ağaç veya Çiçek Biçim Değiştirmiş Tanrıçadır.''
Antik tarihçi Arrianos, bölgeye İzmir Aliağa’dan gelen kolonist Kymelilerin çok kısa bir zaman sonra kendi dillerini unutup, aslında Luvice kökenli bir dil olan “Sidece”yi konuşmaya başladıklarını anlatır. Side geleni kendine benzetir. Halen de öyle… Miletli Hekataios’un anlattığı bir efsaneye göre ise “Side”, Anadolu’nun dağ tanrısı olan Tauros’un kızıdır. Yani Toroslar’ın… Doğa ve verimlilik tanrıçası olarak anılan Side, kızı ve Nympha’lar (orman perileri) ile beraber Manavgat Çayı’na çiçek toplamaya gider. Renkli bir ağacın çiçeklerine hayran kalan Side, kızına bu çiçeklerden vermek için bir dalını koparır. Aslında bu ağaç kötü insanlardan korunmak için ağaca dönüşmüş bir tanrıçadır. Side birden kıpırdayamaz, ayakları toprağa kök salar ve parmak uçlarından yapraklar fışkırır. Orman perileri bu duruma çok üzülür ve ağlarlar. Side’nin toprağa kök salmış ayaklarını gözyaşlarıyla ıslatırlar.
Tanrıça Side, “Bundan böyle kan rengi meyvelerimle, doğanın ve yaşamın simgesi olacağım. Kızımı sık sık buraya getirin. Gölgemde oynasın ve ona anlatın, sakın hiçbir çiçeği koparmasın. Hiçbir ağaca zarar vermesin. Belki her ağaç veya çiçek biçim değiştirmiş tanrıçadır” der.