Günümüzde Kale Kapısı olarak anılan mevkide, Kaleiçi’nin kuzeye açılan ve her dönemde en büyük ve en stratejik kapısı olan anıtsal bir giriş yer almıştır. 13. ve 17. yüzyıllarda dönemin gezginleri İbni Bibi ve Evliya Çelebi tarafından anılan kapının bulunduğu mevkiinin, 1910’lu yıllara ait fotoğraflarda Kaleiçi’ne giriş sağlayan ve kulelerle çevrilmiş bir kapıya sahip olduğu görülmektedir. 1930’lu yıllara kadar gerçekleşen sur yıkımı sırasında bu kapı ve çevresi ne yazık ki bütün kültürel dokusunu kaybetmiştir. Kale Kapısı, her dönem kentin akropolü niteliğinde olup, günümüzde Selçuklu Dönemi’nin Yivli Minare Külliyesi’ni barındıran “yukarı kent”e girişi sağlamış, kenti çevredeki antik kentler yanında İç Anadolu kentlerine bağlayan en önemli kapı olmuştur.
Günümüzde Yivli Minare Külliyesi içinde bulunan çiçek rozetli taş kemer parçaları sayesinde, boyut ve bezeme olarak Hadrianus Kapısı’na benzer ikinci bir anıtsal kapının henüz İ.S. 2. yüzyılda Kale Kapısı mevkiinde yer aldığı tahmin edilmektedir. Evliya Çelebi’ye göre Kaleiçi’nden karaya açılan tek büyük kapı olup, iç içe 3 kapıdan oluşmakta idi. Yakın dönemde Pazar Kapısı, Çarşı Kapısı, Kapı Ağzı gibi adlandırmaları ile de karşılaşılan Kale Kapısı, adını 20. yüzyıl başındaki Kal’a Kapısı adlandırmasından alarak günümüzde bu mevkiinin artık kalesi ve kapısı var olmayan bir simgesi haline gelmiştir.